20 Ağustos 2016 Cumartesi

BRÜKSEL/BRUXELLES/BRUSSEL?

Brüksel, sevmek için uzun süre kalmanız gereken yerlerden biri.  Eğer asıl amacınızın Fransa ve Hollanda'yı görmek olduğu ama tur şirketinin araya Belçika'yı da sıkıştırdığı bir turla bir günlüğüne Brüksel'e gelirseniz, Grand Place'da resim çekip, meşhur işeyen çocuğu (Manneken Pis) görüp, iki bira içip bir de midye yediniz mi, iyi ki iki gün kalmamışız diyerek dönersiniz, neler kaçırdığınızı fark etmeden...


Ben size sevdiğim Brüksel'i anlatacağım. İlk gittiğimde 1 ay, ikinci gittiğimde 1 buçuk ay kalma fırsatı bulduğum ve sevdiğim Brüksel'i ama belki de sadece gezdiğim için sevdim çünkü orada tanıştığım farklı milletlerden bütün insanların  şikayet edecek bir şeyleri vardı. Neyse sonuç olarak ortak paydada sevilesi bir yer. Turist olarak gidecekler için  Brüksel'de dolu dolu geçirebilecekleri 3 günlük bir program hazırladım, yaşamak için Brüksel'e gidecekler (genellikle iş sebebiyle kendilerini Brüksel'de bulanlar) için de ilk şoku atlatana kadar yararlı olabileceğini düşündüğüm pratik bilgiler mevcut.



Yeni Başlayanlar İçin Kısaca Belçika
Belçika, kuzeyde Flamanların, güneyde Valonların, Almanya sınırında küçük bir Alman topluluğun yaşadığı 3 resmi dilli (Flemenkçe, Fransızca ve Almanca) çok kültürlü bir ülke. Avrupa'nın  kalbi diye anılan başkent Brüksel, Avrupa Birliği ve NATO'nun merkezi, kelimenin tam anlamıyla kozmopolit bir şehir. Zaman zaman acaba bu şehirde Belçikalı var mı diye düşünmeme yol açacak kadar.

Brüksel Bölgesinde görebileceğiniz her şey iki dilde, Fransızca ve Flemenkçe yazılıyor.  Sokak isimleri, marketlerdeki ürünler, sinemada alt yazı... Hemen hemen herkes İngilizce biliyor, benim gibi Fransızca veya Flemenkçe bilmiyorsanız hayatta kalabilirsiniz.

Aklınızda bulunması gereken en önemli şey: Pazar günleri şehir ölüdür.

Belçika'da ne yenir ne içilir? Bira, patates kızartması, midye, waffle ve tabi ki çikolata Belçika demek. Tatmadan dönemezsiniz, dönmemelisiniz. Bir de speculoos var. İnce, kıtır, baharatlı, geleneksel şekli baskılı kalıplarda pişirilen tatlı kurabiye.  Speculoos aromalı dondurma da favorim. Cuberdon'u unutmamalıyım, tam bir Belçikalı. Koni şeklinde dışı sert, içi yapışkan ve yumuşak bir şekerleme.
Belçika'nın diğer şehirleri, ayrı bir yazı konusu. Brüksel'den trenle hepsine ulaşım çok rahat. İlk olarak Brugge, mutlaka görülmeli. Oostende, Namur, Ghent ve diğerlerini bir başka yazıda anlatacağım.

Bir şey daha var ki söylemeden geçemeyeceğim. Brüksel'den Paris trenle 1 saat 20 dakika, Amsterdam 2 saat, Londra 2 saat, Köln 2 saat... Gidin gezin serbest dolaşımın tadını çıkarın.
Experience Brussels Exibition-BIP
Türkler, Brüksel'de yaşayan uluslar arasında 6. sırada. Schaerbeek, Türklerin yoğun olarak yaşadığı yer. Burada pideci, baklavacı, kebapçı bulmakta hiç zorlanmazsınız. Candan Markette (Rue de Jérusalem 36, 1030 Schaerbeek) de alışık olduğunuz markaların yanında, mantı, sarmalık yaprak, yufka aklınıza ne gelirse bulabilirsiniz.

Brüksel'e Varış
Brüksel Havaalanından (Aéroport de Bruxelles-National/Luchthaven Brussel-Nationaal) tren ile 20-25 dakikada kolayca Brüksel'in 3 büyük tren istasyonuna ulaşabilirsiniz.  Treniniz sırasıyla  Gare du Nord/Noordstation (en köhne ama oteller bölgesinde), Gare Centrale / Brussel Centraal (en merkezi) ve Gare du Midi/ Zuidstation (en işlek çünkü Belçika'nın diğer şehirlerine giden trenlerin yanı sıra diğer Avrupa şehirlerine giden hızlı trenler de (Eurostar ve Thalys) bu istasyondan kalkıyor.  Tren istasyonlarından metro bağlantıları ile kolayca gideceğiniz yere ulaşabilirsiniz.

Metro istasyonlarında BOOTIK, KIOSK yazan yerlerden, 10 binişlik bilet (10 journey ticket) alırsanız Brüksel içindeki ulaşımınızı daha ucuza getirebilirsiniz. Bu biletle otobüs, metro ve tramvaya binebilir 1 saat içinde aynı biletle aktarma yapabilirsiniz.  Eğer benim gibi yürümeyi seviyorsanız şehir içinde bir çok yere yürüyerek de ulaşabileceğinizi unutmayın.
Daha sonra bir harita edinin. VisitBrussels ofislerinden 0,50 cent'e işinizi görebilecek bir harita alabilirsiniz. Bir de gezmeye başlamadan önce yanınızda mutlaka olması gereken 2 şey; güneş gözlüğü ve şemsiye. Gün içinde yağmuru da, bulutu da, güneşi de değişik aralıklarla görmek mümkün.

Brüksel'de Görülmesi Gereken Yerler

Brüksel 1. Gün:
Brüksel'e giden bir turistin ilk görmesi gereken yerden, Grand Place'dan başlayın tura. Brüksel'in merkezi, tarihi 11.yüzyıla dayanan, UNESCO Dünya Miras Listesinde de yer alan, Avrupa'nın en güzel meydanlarından biri Grand Place/ Grote Markt.

Meydandaki binaların hepsi birbirinden güzel, her baktığınızda farklı bir ayrıntıyı keşfediyorsunuz.


Meydandan doğruca işeyen çocuğun yanına, Manneken Pis'e. Evet evet doğru yerdesiniz, yanlış gelmediniz. Meşhur işeyen çocuk heykeli bu. Sokak arasında, hayır hayır büyük bir meydanda değil. Köşede sıkışmış gibi duran. Evet küçük, kimse büyük demedi. Bu 61 cm'lik bronz heykel 1619'dan beri Brüksel'in simgesi.

Hakkında o kadar çok efsane var ki hangisinin doğru olduğunu bilmediğim için anlatmıyorum. Öyle çıplak durduğuna bakmayın, bu minik çocuğun 800'den fazla kostümü var. Özel günlerde giydiriyorlar, hiç üşenmeden, şanslıysanız siz de onu kıyafetli görebilirsiniz.
Belçikalıların işeyen canlı takıntısını anlamış değilim, Manneken Pis kadar meşhur olmayan Jeanneke Pis (kız çocuğu-1987)  ve Zinneken Pis (köpek-1998) de var. Umarım bir dördüncüyü eklemezler.


Bu civarda hediyelik eşyacılar, çikolatacılar ve wafflecılar istemediğiniz kadar çok. Bir waffle alın ve Saint Katherine Meydanına doğru yürüyün.  Tavsiyem sade waffle almanız gerçi oradaki çeşitleri görünce canınız en karışığından çekecek ama bol kremalı, çikolata soslu ve meyveli bir tane almadan önce etrafa 1 dakika boyunca bakın ve minicik çatalla waffle yemeğe çalışıp, ağızlarına yüzlerine bulaştıran turistlerin dramını gördükten sonra karar verin. Ya da vazgeçtim madem turistsiniz siz de turist waffle'ı yemeyi hak ediyorsunuz. Alın, bir köşede durun, yiyin, kirlenin ve yola öyle devam edin. Bu arada Brüksel waffle'ı mı yoksa Liege waffle'ı mı derseniz ben kesinlikle Liege derim, aklınızda bulunsun.

Sainte Catherine/Sint Katelijne Meydanına geldiniz, az önceki kalabalıktan eser yok, güneşli günlerde daha canlı olan bu meydanda değişik restoranlar var. Salı, cuma ve cumartesi günleri burada pazar kuruluyor, çarşamba günleri de organik pazar. Sainte Catherine Kilisesinin önünde uzanan bu meydanda aralık ayında Avrupa'nın en güzel Noel pazarlarından biri (Christmas Market) kuruluyor. Yan yana küçük stantlarda yiyecekler, hediyelik eşyalar satılıyor. Sıcak şarap (glühwein) olmazsa olmazı. Buz pateni pisti kuruluyor. Bütün yıl sürmesini isteyeceğiniz tam bir karnaval havası, çok eğlenceli.


Buraya kadar gelmişken 12. yüzyıldan kalma Brüksel'in sur kalıntısı Black Tower'ı da görmeniz lazım.

St. Michael ve St. Gudula Katedrali, 13. yüzyılda gotik tarzda inşa edilmiş, tarihi, görkemli bir kilise. Önündeki parkta güneşli havalarda oturan kalabalığa karışabilirsiniz.


Brüksel parkının (Parc de Bruxelles/Warendapark) içinden geçerek Brüksel Kraliyet Sarayı'na gelin.
Belçika Kraliyet Sarayı (Palais Royal de Bruxelles/Koninklijk Paleis van Brussel1783 yılında inşasına başlanan, aslında 11.yüzyılda yapılıp 700 yıl kadar ayakta kalan ve 1731 yılında büyük bir yangınla yok olan Coudenberg Sarayı'nın yıkıntıları üzerine yapılmış. Bugünkü Belçika Kralı 2. Albert (1993'den günümüze) ve ailesi Laeken Kraliyet Sarayında yaşıyor, bu saray ise Kralın çalışma yeri.


Her yıl yaz aylarında kapıları ziyaretçilere açılan Saray'ı ücretsiz olarak gezebilirsiniz. Sarayda gezeceğiniz odalardan birinin tavanı ve avizesi 1,4 milyon parlak kabuklu Thai böceği ile kaplı. Işıl ışıl, göz alan bu etkileyici eseri Jan Fabre ve ekibi 3 ayda tamamlamış.


Sarayın hemen arkası Place Royale/ Koningsplein. Saint Jacques sur Coudenberg kilisesi önünde uzanan tarihi meydan. Belvue Müzesi (Belçika Tarihi), Müzik Enstrümanları Müzesi, Magritte Müzesi (Belçikalı sürrealist ressam Rene Magritte), Güzel Sanatlar Müzesi hepsi bu meydanda. VisitBrussels ofisi de burada (ihtiyacınız olan tüm turistik bilgileri buradan edinebilirsiniz, çalışanlar kibar ve yardım etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ayrıca buranın 1. katında ücretsiz olarak gezebileceğiniz Experience Brussels Exhibition, Brüksel hakkında çok şey öğrenebileceğiniz interaktif bir sergi.

Meydanın güneyinde ileride görünen görkemli bina Adalet Sarayı. Palais de Justice/Justitiepaleis, 1866-1883 yılları arasında yapılmış, Belçika'nın en büyük ve en önemli mahkeme binası, 104 m yükseklikteki büyük, görkemli, altın rengi kubbesi ile şehrin bir çok yerinden görülebiliyor. Altı ay arayla iki gidişimde de binayı tadilatta görüp, yine bitmemiş, binanın tamamını göremeyeceğim diye üzülmüştüm, öğrendiğime göre bina kuvvetlendirme çalışmaları 2003 yılından beri devam ediyormuş. Artık etrafındaki iskeleler ne zaman kalkar da bu güzel binanın güzelce resmi çekilebilir bilinmez.

Aynı yoldan geri dönerek tekrar Place Royal'e gelin bu sefer Müzik Enstrümanları Müzesi, Old England binasının önünden geçerek dümdüz yokuş aşağı yürürken güzel bir  manzara ile karşılaşacaksınız.


Bugünlük bu kadar gezmek yeter. Artık dinlenme vakti. Önce Delirium Cafe'ye. 2004 yılında 2004 çeşit birası ile Guiness Rekorlar kitabına girmiş bu barda ne yapacağınız belli. Bir çok Belçika birasının yanı sıra 60'tan fazla ülkenin birasını da tadabilirsiniz.

Yemek vakti Leon de Bruxelles'e gidip midye yemenizi tavsiye ederim. Kalabalık değilseniz rezervasyonsuz da yer bulabilirsiniz.


Brüksel 2. Gün:

Bugün merkezden biraz uzaklaşalım. İlk durak Atomium. (Metro hat 6 Heysel / Heizel durağı) 1958 yılında Brüksel'de düzenlenen EXPO fuarı için inşa edilen Atomium, 9 küre ve bu küreleri birbirine bağlayan 12 borudan oluşuyor. Turistlerin mutlaka uğradıkları Atomium'un içini (yani kürelerin içini) 13 Euro verip gezebilirsiniz veya sadece dışarıdan güzel fotoğraflarını çekmekle de yetinebilirsiniz. Gece ışıklandırılmış hali daha da güzel.


Hemen yanında Mini Europe parkı var. Avrupa Birliği'ne üye ülke şehirlerinin önemli yapılarının 1:25 ölçüsünde küçültülmüş maketleri sergileniyor. Vaktiniz varsa gezdiğinize pişman olmazsınız.


Atomium'um önünden yürüyün ve Parc de Laeken/Park van Laken'e girin. Bazısı 100 yaşını geçkin sayısız ağacın olduğu bu büyük parkın sonu Belçika Kraliyet ailesinin yaşadığı Laeken Sarayına varıyor. Ayrıca parkın içinde Kral 1. Leopold anısına, gotik tarzda yapılmış güzel bir yapı da var.


Buraya kadar gelmişken Chinese Pavillion ve Japanese Tower'ı da ziyaret edin.
Koekelberg Bazilikası (Basilique Nationale du Sacré-Cœur/Nationale Basiliek van het Heilig-Hart), (Metro hat 6, Simonis-Elisabeth durağı) dünyanın 5. en büyük kilisesi olan Koekelberg, Kral 2. Leopold'ün Paris'deki Sacre Coeur Kilisesinden çok etkilenip ona benzer bir dini yapı yapılmasını istemesi üzerine  yapılmış.


İçinde iki müze de barındıran Koekelberg Bazilikası'nın 52,8 m yüksekliğindeki kubbesine çıkarak 360 derece Brüksel manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.
Yorulmuş olmalısınız, daha gezecek haliniz varsa harita elinizde, yok yemek yiyecek bir yerler arayışındaysanız sizi Saint Boniface Meydanına davet ediyorum. Bu küçük ama bir o kadar canlı meydanda Belçika, İtalyan, Tayland Mutfağı bulabileceğiniz seçenekler arasında. Bir öneri: L'Ultime Atome. Güzel havalarda dışarıda yer bulamayabilirsiniz..

Gün daha bitmedi. Flagey'e yürüyün. Cafe Belga'da kendinize yer bulun ve bir şeyler için, Flagey'in hareketliliğinin tadını çıkarın. Brüksel'de her yerde olduğu gibi burası da güzel bir havada giderseniz, dışarıda kalabalığın arasına sıkışırsanız çok daha keyifli. Oraya kadar gitmişken Ixelles Gölü'nün etrafında yürüyün. Burası sabah sporu için de ideal.


Gece de daha bitmedi diyorsanız eski bir kiliseden bozma gece klubü olan Spirito Martini'ye gidebilirsiniz. Oldukça şık bir mekan.

Brüksel 3. Gün:

Brüksel'in alışveriş caddelerini gezelim 3. gün.

Avenue Louise/Louizalaan, daha çok pahalı butiklerin olduğu, nezih bir alış veriş caddesi.


Boulevard de Waterloo/Waterloolaan; Versace, Tiffany, Chanel gibi ünlü markaları bulabileceğiniz cadde.
Rue Neuve/Nieuwstraat, Brüksel'deki hemen hemen her mağazayı bulabileceğiniz, her daim kalabalık alış veriş caddesi. Grand Place'a da çok yakın.


Chaussee d'Ixelles/Elsensesteenweg, Av. Louise'in paralel caddesi, daha orta halli mağazaların bulunduğu, Brüksel'in her rengine rastlayabileceğiniz, çok işlek, hareketli, vızır vızır (tabii ki pazarları hariç) bir cadde. Sonu Flagey'e çıkar bilginize.
İlle alışveriş merkezi diye tutturuyorsanız, buyurun size iki tanesi; City 2 (Rue  Nueve) ve Westland Shopping Center (Anderlecht)
İkinci el pazarı gezmek ister misiniz? Place du Jeu de Balle/Vossenplein'de Flea Market'a gidin. Her gün sabahtan, öğlen bire ikiye kadar kurulu oluyor. Aslında pazarın yüzde 80'i çöp diyebiliriz, ama dikkatli bakarsanız gerçekten güzel şeyler de bulabilirsiniz. Aklınıza gelebilecek her gerekli ve gereksiz şeyin satıldığı bir pazar.


Pazar demişken devam edelim. Eğer hafta sonu ise Place du Grand Sablon/Grote Zavel'de şahane bir antika pazarı gezebilirsiniz. Kitaplar, tablolar, çanak, çömlek... Hafta sonu değilse de kaçırdığınız tek şey pazar olur, Grand Sablon, güzel cafe ve restoranların olduğu bir meydan. Çikolatacı Pierre Marcolini'nin dükkanı burada. Çikolataların birer sanat eseri gibi teşhir edildiği bu dükkana kesinlikle gitmeniz ve çikolatalarından tatmanız gerekiyor.


Place de L'agora/Agoraplein'da cuma,cumartesi ve pazar günleri açılan tezgahlardan hediyelik eşyalar ve Brüksel anıları alabilirsiniz. Grand Place'a çok yakın.


Yemek yemek için uzak doğu restoranlarının sıra sıra dizildiği  Rue Jules Van Praet/Jules Van Praetstraat'a gidebilrisiniz.

Şimdi bir şeyler içmek için güzel bir yere, Potemkine'e gidelim. Potemkine, Frédéric Nicolay imzalı bir cafe/bar. (Brüksel'deki hemen hemen her güzel mekanda onun imzası var) Tavanında devasa bir balina iskeleti olduğunu söylemem ilginç bir yer olduğunu kanıtlar herhalde. Üst katında sinema gösterimlerinin de yapıldığı hoş bir mekan.  Güzel havalarda hemen önündeki Porte de Hal/Hallepoort'un çimenlerine çıkarılan masalarda da oturabilirsiniz. Porte de Hal 14. yüzyıldan kalma, şehrin kapılarından birisi. Şu an müze.


Geceye Place Saint Gery'deki Java Bar'da devam edebilirsiniz.
Sonsuza giden bir yazı oldu farkındayım, üç günlük programı bölmek istemedim. Brüksel'de görmeniz  gereken diğer yerleri de başka bir yazıda paylaşacağım.

İyi eğlenceler...